14-18 Eylül tarihlerinde Muğla Yenice Vadi’de 42 katılımcının olduğu sessizlik inzivasında David Cornwell ve Banu Çeçen’in asistanlarından biri olarak yer aldım. Sessizliği uzunca bir süre deneyimlemenin yanısıra telefon veya internetin olmadığı bir dijital yokluğu ve kitap okumanın da olmadığı bir süreçti. Günde grup halinde yaklaşık 5 saat mindfulness meditasyonları yaptığımız, içerisinde mindful hareket uygulamalarının da olduğu zamanlar vardı. Bu sessizlik ve doğaya yakın olma sayesinde dikkati içe ve şimdiki an’a yönlendirerek konuşmaya harcadığın enerjiyi de orada harcamak hedeflenir.
Kendine dönüp bakmak her zaman çok keyifli olmasa da bu zor zamanlarla da kalmayı deneyimlemek kendini keşfederek kişisel anlamda büyük bir yapılanma oluşmasına da destek olur.
Kendi kişisel deneyimimden çıkardıklarım şunlar oldu; kalabalıklar halinde yaşarken konuşmalarımız da gereksiz kelimeler kullandığımızı zaten düşünüyordum da artık lüzumsuz ve ezberden konuştuğumuzu da düşünüyorum. Öte yandan konuşmak eğer karşındakini etkin bir biçimde dinleme, ona geribildirim verme veya samimi ve duyarlı bir anlatım içeriyorsa elbette bize bahşedilmiş en güzel becerilerden. Ama derdimiz karşımızdakine sadece kendi fikrimizi söylemek, onun eksik noksan yanını vurgulamak veya fayda sağlamayacak hatta canını sıkacak bir düşünce belirtmekse konuşmasak daha iyi olur. Bazen kalıp cümleler olabiliyor ağzımızda. Ya da ‘Günaydın’ derken ne kadar kalpten bir selamlama ve paylaşım hissediyoruz? Yoksa tüm bunlar adet yerini bulsun diye mi söyleniyor? Öyleyse de adet yerini bulsun da sevsinler beni mi istiyorum? ‘Konuşmak bazen de çok yorucuymuş meğer' dedim 2.gün.
Sonra sosyal medyaya, telefona veya internete yani dijital hiçbir şeyle meşgul edemediğim zihnim kitap da okumayınca kendine oyuncak aramaya çalıştı. Benim sıkılınca aklıma ilk gelen şey yemek saatleriydi çünkü boşluğun içindeki tek belirgin saatler ya meditasyon ya da yemek saatleriydi. Ama aç hissetmesem de aklıma yemek geliyor oluşu sıkıntıdan ve haz arayışı peşinde yemek yediğimizin bir göstergesiydi tekrar.
Ayrıca konuşmayınca sessizliğin getirdiği bir sakinlik hali de oluyor. Ve bu hal bedene de yansımaya başlıyor, hareketler sakinleşiyor, biraz yavaşlıyor. Çevremde gördüğüm neredeyse 50 sessiz kişi ağır adımlarla yürüyor, yavaş yavaş yemek yiyor veya çay içiyordu. Bir dinginlik ve o sırada her ne oluyorsa ona güven hali geliyor. ‘Kimseden haber almasan da veya kimse senden haber alamasa da sorun yok, her şey yolunda ve her şey olması gerektiği gibi zaten akıyor’ diye geçti içimden. Bedenler de sessizliğe doğru bırakıyor kendini, sinir sistemi de.
Elbette dediğim gibi zihin susmuyor ve kendine oyuncaklar aramaya devam ediyor. Tipik iç konuşmalarım şöyleydi: ’Ne ile meşgul olsam; şu geçmiş anısıyla mı yoksa şu gelecek planıyla mı? Ah eşek anırıyor, ne komik. Saat kaç acaba, 15:10, daha çok var meditasyona. Bir kahve mi içsem acaba? Neyse biraz daha oturayım da göldeki balıkları seyredeyim. Kurbağalar da var. Yakından da bakayım, buradan nasıl görünürler ki? Fıskiyelerin sesi çok güzel gerçekten. Evet, sıkılıyorum. Garip duygu sıkılmak, zihnim meşgale istiyor işte. Evde olsam ya telefona bakardım, ya sosyal medyaya, ya youtube’a, ya netflixe. İzin olsa kesin kitap okurdum. Birkaç gün kendi sıkılganlığınla kal bakalım, ilk neler yapıyorsun sıkılınca? Genelde plan yapmak istiyorum, ilk aklıma gelen eğlence o oluyor. Saat kaç oldu acaba, 15:15 olmuş. Ne çok vaktimiz varmış ya böyle olunca gün boyunca meğer. Ah o düşünce neydi sabah aklıma meditasyonda gelen? Komik bir fikir gelmişti evet, onu hatırlarsam onu düşüneyim biraz, eğlenceliydi. Aa, haz peşinde koşan zihnim kendine oyuncak arıyor. En iyisi şu anda şükrettiklerimi yazayım’.
Sonuç olarak zihin hep oyuncak arıyorsa normal yaşamda arada büyük saçmalıyordur kesin. Onu gözlemlemeyi geliştirmek önemli. Dikkati de dağıtacak milyon şey oluyor. Konsantrasyonu da geliştirmek değerli. David’in sesi aklımda: ‘Zihnin şu anda nerde?’ Sessizlikte bile bu kadar hareket ediyorsa zihin, konuşmaların ve dikkat dağıtıcıların içinde neler oluyordur kimbilir ona. Dikkatinin nerede olduğuna dikkat etmelisin. Bedenin hep burada, nefesin de hep şimdi de. Bedeninden gelen sinyalleri hep tara, o bilgeye güven şimdide olanları sana iletir. Etrafında ve iç dünyanda ne oluyorsa hepsini tara. Zihnin sonra üstüne hikaye yazabilir. Dikkat et, sen hikayelere kapılıp mı gidiyorsun yoksa her ne varsa onu fark mı ediyorsun? Bedensel hislerin nasıl? Hangi duygular ve dürtüler var?
Bunun gibi bir sürü tecrübeyle doluydu benim için bu inziva. Elbette bende her zaman emeği olan ve cömertçe bilgilerini benle paylaşan David ve Banu ile uzunca zaman sonra birarada olmak çok keyifliydi. Benle aynı niyetle sessizliğin içinde oturan, meditasyon yapan, yürüyen ve 4 gün geçiren insanlar ise sanki destek sistemimdi. Varlıkları ile güvende olduğumu bildiğim bu kadar insanla aynı zamanda aynı sofrayı her gün sessizlikte 3 kere paylaşmak da apayrı bir tecrübe oldu. Sessizlik bittiğinde herkesin gönülden paylaşımlarıyla da kalbim büyüdü adeta. Şükranım büyük. İyi ki dediğim bir yaşam tecrübesi.
Sevgiler.
Seda
Comentarios